Assassin’s Creed Origins

Şimdiye kadar çıkmış olan serinin tüm oyunlarından daha da eski bir tarihe Antik Mısır’a gidiyoruz. İki yıl ara vermenin ve toplam dört yıl geliştirilmesinin sonucunu serinin en büyük haritasına sahip olarak aldığını söyleyebiliriz. Bu kadar büyük bir harita sahip olmasına rağmen geliştirilen oyun motoru sayesinde bekleme durumları yaşamadan açık dünyayı sonuna kadar hissedebilirsiniz. Mısır’ı bir bölge olarak değil de yaşayan bir ülke olarak aktarmayı hedefleyen Ubisoft, yarattıkları evrendeki insanların yaşam döngüleri, gerçekliğe çok yakın şekilde ilerliyor. Bu durumu oyunun ilerleyen noktalarında yapacağımız görevlerde kullanmamız mümkün oluyor.

Assassin’s Creed: Origins, kaliteli bir açılış ile hikayenin ortasına bırakıyor bizi. Bu açılışın ardından kısa bir sürede karakterimizi tam olarak tanıyoruz. Hikaye bizi Cleopatra’nın kardeşi olan Ptolemy’nin Mısır topraklarında hükümdarlık yaptığı döneme götürüyor. Özgürlük için gereken yolun isyandan geçtiğini düşünen Bayek karakteriyle oyuna devam ediyoruz. Düşmanımız isim olarak farklı olsa bile Order of the Ancients’i Tapınakçılar olarak görebilirsiniz. Sürpriz iki karakterle de karşılaştığımız oyunda Milattan önce 49 yılını yaşıyoruz. Bu noktada yaratılan açık dünya kendisine hayran bırakıyor. Özellikle geçmişteki oyunlarda özlenen atmosferin yaratılmış ve bunun açık dünyaya yayılmış olması oyunun verdiği en iyi haberler arasında yer alıyor. Hikaye ile ilgili detayları daha fazla vermeden devam edecek olursak Ubisoft, gelen tüm eleştirilere rağmen oyun mekanikleri üzerinde değişiklik yapmaya devam ederek yakın dövüş mekaniğini daha ağır işleyen bir yapıya çevirerek vuruş hissini arttırmak istemiş.

İki yıllık bekleyiş ve dört yıllık bir geliştirmenin ardından piyasaya sürülen serinin yeni oyunu zor durumda olan Ubisoft için bir can suyu olmuştur. Kısa sürede 10 milyon satış rakamını aşarak verdikleri aranın ve senelerdir geliştirilen oyunun karşılığını almaya devam ediyorlar.